Allah Kur’an'da birçok kez bizleri uyarıp, ayetler üzerinde düşünmemizi emretmiştir. Allah, kendi ayetleri üzerinde bile düşünerek iman etmemizi bizlerden istiyorsa, her konuda bizlerin düşünerek akıl ve mantık doğrultusunda hareket etmemiz gerekmez mi? Elbette bizlerin yolunu çizen yalnız Kur’an’dır, onun önerileri de bizlerin yoludur, yöntemidir. Allah’ın Elçisinin de yolu yalnız Kur’an’dı, lütfen bu gerçeği unutmayalım. Çünkü Allah’ın Elçisi ÜMMİYDİ, yani daha önce Kitap Ehline tabi olmadığı için, din adına ne öğrendiyse Kur’an’dan öğrendi, bunu Kur'an'dan öğreniyoruz. Bu yolu takip eden, örnek alan da Allah’a ulaşacak, onun doğru yolunda gidecektir. Bu makalemde sizlerin, düşünmenize vesile olmak istediğim bir konu var. Gelin önce onu yazalım, daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Yazdığım yazılarıma cevap veren bazı kardeşlerimiz, şunu söylüyorlar.
“KUR’AN PEYGAMBERİMİZE İNDİ VE KUR’AN'DA ELÇİME UYUN EMRİ VERİLDİ. KUR’AN’I EN İYİ ANLAYAN VE ANLATAN VE YAŞAYAN PEYGAMBERİMİZDİR. PEYGAMBERİMİZ BİZLER İÇİN, ÖRNEK ALINACAK REHBERDİR. KUR’AN İLE PEYGAMBERİMİZİ BİRBİRİNDEN AYIRAMAZSINIZ. AYIRMAYA ÇALIŞANLAR, TOPLUMU ALDATIYORLAR, ŞEYTANIN OYUNUNA GELİYORLAR VE KÂFİR OLUYORLAR.”
Söylenenlerin bir özeti bu sözler. Gerçekten Kur’an, Allah’ın Elçisine indi ve Allah Elçime uyun emrini de birçok ayetinde özellikle tekrarlıyor. Kur’an’ı bir bütün olarak, tarafsız ön yargısız okuyan bir Müslüman, Allah'ın neden Elçime uyun emrini kesinlikle verdiğini çok rahatlıkla anlayabilir. Bu emri vererek Allah, Elçisinin görevini kolaylaştırıyor. Tebliğin daha rahat yapılmasını sağlıyor. Peki, Allah Elçime uyun derken, Elçimde benim yaptığım gibi, dinde benim hüküm ortağımdır, o Kur’an'da geçmese bile her konuda dinde hükümler koyabilir, KUR’AN'I SİZLER OKUDUĞUNUZDA ANLAYAMAZSINIZ, ELÇİM SİZLERE ANLATACAK, AÇIKLAYACAK MI DİYOR KUR’AN'DA?
Elbette kesinlikle hayır. Tam tersine, Kur’an’ı başkalarına muhtaç olmayasınız diye, yemin olsun ki biz kolaylaştırdık ve nice örneklerle açıkladık diyor. Elçim sizleri yalnız Kur’an ile uyaracak, asla gönderdiğimiz ayetlere tek kelime bile ilave edemez diyerek, Elçisine verdiği görev yetki ve sorumluluğu konusunda birçok kez açıklama yapmıştır bizlere. Hatta çok açık ve net bir şekilde, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYEREK, SON NOKTAYI KOYMUŞTUR. Yine Ankebut 18. ayetinde, ELÇİME DÜŞEN, AÇIK BİR TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR diyerek, Elçisinin yetki ve sorumluluğunun sınırlarını da açıkça belirtmiştir. DAHA DA ÖNEMLİSİ ALLAH, RESULÜM DEKİ KULLARIMA DİYEREK, BEN SİZLERİ KUR’AN İLE UYARMA GÖREVİ ALDIM DİYEDE, KONUYA AÇIKLIK GETİRMİŞTİR.
Kur’an’ı en iyi anlayan, anlatan ve yaşayan Allah’ın Elçisidir sözüne elbette hiç itiraz etmem. Çünkü Allah Elçisine, hikmeti yani ilmi, bilgeliği vererek topluma Kur’an’ı, en iyi bir şekilde anlattığına, tebliğ ettiğine ve toplumu Kur’an’ın Allah katından geldiğine ikna ettiğine, hiç kimsenin şüphesi olamaz. Peki, Kur’an’ı yalnız Allah’ın Elçisi'mi anlayabilir, ondan başka hiç kimse doğru anlayamaz mı? İşte bu sorunun cevabını, KENDİMİZ ÖNCE AKIL, MANTIK VE KUR’AN ÇİZGİSİNDE DOĞRU VEREBİLMELİYİZ. Eğer veremezsek, bizleri Allah’ın adıyla aldatanlardan asla kurtulamayız.
Gelin birlikte bu konuyu Kur’an ve akıl merkezli düşünelim. Kur’an Allah katından bizlere geliyor ve Allah’ta diyor ki, kimseye muhtaç olmayasınız diye sizlere açıklanmış, nice örneklerle izah edilmiş, yemin olsun ki kolaylaştırılmış bir kitap olarak, sizlere yol gösterici, rehber olsun diye Kur’an’ı gönderdim diyor. DAHA İLERİ GİDEREK, BİZLERİN KUR’AN’DAN SORUMLU OLDUĞUMUZ VE KUR'AN'IN SINIRLARINI AŞMAMAMIZ GEREKTİĞİNİN HÜKMÜNÜ VERİYOR. Böyle bir kitabın, en iyi en doğru yalnız Elçisinin anlayabileceğine inanmak, diğer kullarının doğru anlayamayacağını söylemek, Kur’an’a uymadığı gibi akla, mantığa VE ALLAH'IN ADALETİNE ASLA UYMAZ. Eğer öyle olsaydı şöyle bir soru gelirdi aklımıza. Bizler Allah’ın Elçisinin döneminde yaşamadık. Bu durumda Kur’an’ı onun rivayet edilen hadislerinden mi öğreneceğiz? Buda mümkün değil, çünkü Allah emin olmadığın bilginin ardına sakın düşmeyin, hesabın sorarım diye uyarıyor. Çok açık bizlerin, yalnız Kur'an'a sarılmamızı emrediyor. Bu durumda demek ki her aklı başında Allah'ın kulu okuduğunda, Kur'an'ı anlayacağı ortaya çıkıyor.
Allah Kur’an’ın, mübin yani açık ve anlaşılır bir kitap olduğunu birçok ayetinde söyledikten sonra, bizlerin sorumlu olduğu dinin anası, temeli olan ayetlerinde muhkem, yani şüphe duyulmayacak kadar anlaşılır olduğunu bizlere bildirmiştir. Enam 19. ayette de, Allah’ın Elçisi bakın şöyle diyor. “BU KUR’ÂN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” Bakın Elçinin görevi uyarmak, çünkü Allah Elçisinin görev tanımını yaparken, ELÇİYE DÜŞEN YALNIZ TEBLİĞ ETMEKTİR DİYE, AÇIKÇA BELİRTİYOR. Bu durumda Kur’an’ı Allah’ın Elçisinden başka hiç kimse doğru anlayamaz demek, Allah’a ve onun kitabı Kur’an'a saygısızlıktır. Kur’an bizleri uyarmak için gelen bir tebliğ ise ve bizler Kur’an'dan hesaba çekilecek isek, nasıl olurda Kur’an’ın muhkem ayetlerini okuyan her Müslüman doğru anlayamaz, Kur'an'ı en doğru Resul anlar deriz. BU NASIL BİR TEBLİĞ Kİ, HERKES ANLAYAMIYOR AMA SORUMLU OLUYOR.
Hatırlatmak isterim, Elçinin devrinde Kur’an’ın muhkem ayetlerinin okunduğunda, ya da tebliğinde, anlaşılıp anlaşılmama konusunda, herhangi bir tartışma olmamış. Demek ki toplum tebliği rahatlıkla alabiliyormuş. Beşerin yazdığı kitaplara bile bu saygısızlığı göstermiyoruz. Sizce çok düşündürücü değil mi? Bilim adamları kitaplar yazıyor ve milyonlarca okuyan bu kitaplardan yararlanıyor ama Allah’ın katından gelen eşi benzeri olmayan, hiçbir beşeri kitapla mukayese bile edemeyeceğimiz bir NUR, yol gösterici BİR IŞIK, yalnız Allah’ın Elçisi tarafından en doğru anlaşılır diyoruz. Bu nasıl bir mantık, bunu nasıl kabul ederiz. BU DÜŞÜNCE VE İNANCIN, KUR’AN’A ASLA UYMADIĞINI, AÇIKÇA BİLMELİYİZ. Hatırlatmak isterim kitap yazan bir yazar, hitap etmek istediği toplumun anlayacağı üslupta kitabını yazmadıysa, o yazar başarısız bir eser meydana getirmiş demektir ve tenkit edilir. Ne dersiniz, hala Kur’an’ın muhkem ayetlerini her aklı başında düşünen bir insanın anlayamayacağını söylemeye devam ediyor muyuz? Kur’an eğitimi, bir süreçtir elbette herkes çabası nispetince anlar, başarıya ulaşır.
Bir an diyelim ki, evet Kur’an’ı en doğru yalnız Allah’ın Elçisi anlamış ve bizlere açıklayarak ayetlerin gerçek mahiyetini, Allah ne emrediyor bizlerden ne istiyor, onun izahını bizzat kendisi yapmıştır diye düşünelim. Bu durumda bazı sorular geliyor akla. Yine lütfen bu konuda, aklı ve Kur’an ayetlerinin uyarılarını devre dışı bırakmadan konuyu düşünelim. Şu soru gelmiyormu akla, Allah’ın Elçisi Kur’an’ı neden yalnız kendisinin anlayacağı şekliyle yazdırdı, bizlerin anlayacağı şekilde yazdırmadı? Öyle değil mi, madem en doğru yalnız Elçi anladı, bizlerin anlayacağı şekilde yazdırması gerekmez miydi? YA DA ŞÖYLE BİR SORUDA SORABİLİRSİNİZ. NEDEN ALLAH YALNIZ, ELÇİSİNİN ANLAYACAĞI ŞEKİLDE BİR REHBER KİTAP GÖNDERDİ? Hani bizler için rehberdi ve kolaylaştırıp açıklanmıştı. Anlayamadığımız bir kitap, bizlere nasıl rehber olur.
Tüm bunları kabul ettiğimizde, aklın ve mantığın kabul etmeyeceği sorularla karşılaşıyoruz. Herkesin anlayamadığı, anlaşılması zor bir kitaptan, Allah’ın kullarını sorumlu tutacağına, imtihan edeceğine nasıl inanırız. BİZLERİN NASIL BİR ALLAH DÜŞÜNCESİ TASAVVURU VAR, DOĞRUSU ANLAYAMIYORUM. Hani Allah yemin ederek, sizler için Kur’an’ı kolaylaştırdım diyordu birçok kez tekrar ederek. Allah’ın yeminine inanmıyor muyuz? Şimdide şöyle cevap verenleri duyar gibiyim. Kur’an’ı doğru anlayabilmemiz için, Elçi bizlere hadisleri ile yardımcı olmuştur. Hadisler olmasaydı, Kur’an kapalı kalır, anlaşılmazdı diyenlerin sözleri üzerinde düşünelim şimdide.
Önce bu düşüncenin eşi benzeri olmayan, hadi bir benzerini getirin bakalım diye Allah’ın bizlere meydan okuduğu kitabına apaçık saygısızlıktır, hakarettir bunu hatırlatmak isterim. Bu düşüncelere inanan arkadaşlarımıza sormak isterim. Siz hiç Allah’ın Elçisinin, ümmetine direk hitap ederek, ayetleri açıklayan hadislerini okudunuz mu? Duyamazsınız, çünkü bizzat kendisinin sağlığında yazdırdığı, kayda aldırdığı ve bizlere direk hitaben söylediği, Kur’an dışından hiçbir hadisi/sözü yoktur. Hadislerin tamamı, ikinci ve üçüncü şahısların duydukları, ya da gördüklerini rivayet ettikleri sözlerle nakledilmiştir. Onun içindir ki hadisler, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR ve rivayet edenin ismi söylenir. İlginçtir hadislerde birde, güvenilirlik aranır. İyide bu sözlerin bizzat ismini zikrettiğimiz kişiye ait olduğunun, garantisini kimler verecek? Yüzlerce yıl önce yaşamış kişileri hangimiz çok iyi tanıyoruz? Ya din düşmanları, bahsedilen insanların adını kullanarak hadisi naklettiyse. Bunları düşünemiyor muyuz? Hani güvenilecek Velimiz yalnız Allah ve kitabı Kur'an'dı, ne oldu bu uyarılar?
Sizce neden Elçi hadislerini/sözlerini yazdırmamıştır? Hâşâ Allah’ın Elçisi, görevini tam yapamadı da, yüzlerce yıl sonra birileri bu hadisleri toplayıp kayda alarak, bizim imanımızı mı kurtardı. Bu nasıl bir düşünce ve mantık, anlamak inanın çok zor. Madem ayetleri yalnız Elçi en doğru anladı, tüm ümmetine açıklanmış bir şekilde kayda aldırması gerekmez miydi? Sağlığında hadis naklinin nasıl farklı şekillere bürünüp anlatıldığını gören Allah’ın Elçisi, bu yolun ve yöntemin ne derece tehlikeli olduğunu gördüğü için, kendisinden hadis/söz naklini, yazımını yasaklamıştır. Bu yasak dört halife devrinde de devam etmiştir. Çünkü Dört halife döneminden nakledilen hadis yoktur. Gerekli olsaydı onlar yazdırırdı.
Hadis toplama yarışı, Allah’ın Elçisinin vefatından yaklaşık 250–300 yıl sonra, dinin mezheplere bölünmesiyle hızla toplanmaya başlamıştır. Tabi bu sözlerin hangi ilavelerle ve sözlerin nasıl değişikliklere uğrayabileceğini, sizler tahmin ediyor olmalısınız. SİZCE ALLAH’IN ELÇİSİ VE YÜCE RABBİMİZ, BİZLERİN KUR’AN’I BU RİVAYET BİLGİLER IŞIĞINDA ANLAMAMIZI VE İSLAM’I BU YOLLA YAŞAMAMIZI İSTER MİYDİ? Bunu nasıl düşünemiyoruz, doğrusu anlayamıyorum. Onun için Allah, düşün aklını kullan ey kulum diyor. Aklını kullanmayanları da, pislik ve rezillik içinde bırakacağını açıkça belirtiyor. Bu cezayı ne yazık ki İslam toplumu olarak, sanırım fazlası ile hak ettik, zaten acısını çekiyoruz da. Bugün yaşanan İslam, her mezhebin fıkıh inancında geçen, din âlimi dediğimiz kişilerin sözleri ile şekillendirilmiştir. İlginç olanı bu sözlerin, bahsedilen kişilere ait olduğunu dahi bilemiyoruz, emin değiliz. SİZCE DİN ALLAH’IN APAÇIK, ALLAH TARAFINDAN KORUNMUŞ, EMİN OLDUĞUMUZ HÜKÜMLERİ İLE Mİ YAŞANMALI, YOKSA DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ, RİVAYET SÖZLERLE Mİ YAŞANMALI? Karar sizlerin. Hatırlatırım, Allah bu konuda bizleri uyarıyor ve emin olmadığın bilginin ardına sakın düşmeyin, hesabını sorarım diyor.
Kur’an ile Allah’ın Elçisini, hiç kimse birbirinden ayıramaz. Ama Allah’ın vermediği bir yetkiyi, bizler Elçisine vermeye çalışamayız. Allah’ın Elçisi bizler için örnektir. Örnek oluşu batıldan ve hurafeden uzak, arı duru yalnız Kur’an’ı hayatına geçirmesidir. Lütfen unutmayalım, Allah'ın Elçisi ÜMMİYDİ. Kitap ehlinin yoldan sapmış batıl inançlarla şekillendirdiği bir inanca tabi olmadığı için, Allah ona Elçilik görevi vermiştir. BİZLER ALLAH’IN ELÇİSİNİ ÖRNEK ALMAK İSTİYORSAK, ÖNCE BU YÖNÜNÜ ÖRNEK ALMALIYIZ. İşte bizler için en önemli örnek oluşu, buradan geliyor. Bizler eğer Kur’an’ın dışından bilgilerle İslam’ı yaşamaya çalışır da, rivayet edilen sözlerin Elçiye ait olduğuna, hiç şüphe duymadan inanırsak, kendi ellerimizle cehennemde kalıcı bir yer edinmiş oluruz. Lütfen bunu unutmayalım. Allah sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim dedikten sonra, ayetlerimi muhkem yani apaçık, nice örneklerle izah ettim diyorsa, lütfen ataların batıl inancını, Kur’an ayetlerinde geçen kelimelerin anlamları ile oynayarak, perde arkasından ayetlere ilave etmeye çalışmayalım. Bu yolla Allah’ın ayetlerini tahrif etmiş olacağımız gibi, Allah’ın vermediği bir hükmü, bu Allah katındandır demiş oluruz. Buda Allah a iftiradır, şirktir.
İslam dininde ruhban sınıfı olmadığını, Allah Kur’an'da söylüyor. Peki, neden söylüyor bunu sizce? Çünkü din, yalnız Allah ile kulu arasında yaşanır. Arasında ne Elçisi, nede din ulamaları veli kişiler yoktur. Allah Elçisine hitaben Kur’an'da, tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer der. Ama bir ayetinde de yarattığım kulumla aramdan çekil diyerek, Allah ile kulu arasında Elçisinin bile olmadığını bizlere anlatır. Bizlerin Kur’an ile bağımızı kesenler, bu gerçekleri görmemizi istemeyenlerdir. Eğer Kur’an aklı başında her kulu tarafından anlaşılmayacak olsaydı, sizce böyle mi derdi Rabbimiz. Haşa Allah’ın kuluna anlatamadığını, anlatabileceğini söyleyenler mi var aramızda?
Dinin sahibi yalnız Allah'tır. Allah da ayetlerini, hükümlerini doğru yoldan ayrılmayalım diye muhkem yani apaçık indirdiğini söylüyorsa, hiç korkmadan hurafeden batıldan uzak, yalnız Kur’an’ın ipine sarılalım, ONU KUR'AN BÜTÜNLÜĞÜNDE ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Onun berisinden anlatılanları dine sokmaya çalışanlara, iltifat etmeyelim, yanılırız batıla saparız. Unutmayalım, çok uzun sandığımız hayatımız, bir nefes alımı kadar kısadır. Allah’ın huzurunda pişman olanların safında olmak istemiyorsak rivayetlerin, sanı bilgilerin ardından değil, YALNIZ KUR’AN AYETLERİNİN ARDI SIRA GİDELİM. Bir başka deyişle kula değil, yalnız Allah’a güvenelim. Unutmayalım Allah’ın Elçisi, O örnek insanda yalnız Allah’a güvenmiş ve yalnız Kur’an ile ümmetine hükmetmiştir.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK