KUR'AN A DAVET

 

 

 

AMACIMIZ HURAFEDEN, BATILDAN ARINMIŞ BİR İSLAM YAŞAMAKTIR. ONUN İÇİNDE REHBERİMİZ,  ALLAH IN KORUMASI ALTINDA Kİ, YALNIZ KUR'AN DIR.

YAZILARIMIN OLDUĞU DİĞER SİTELERİM.

 

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Takvim

 
Gerekli Linkler

 
Kur’an Mirası, Nasıl Dağıtmamızı Emrediyor. Nisa 7, Bakara 180. Ayetle

Bu yazımda Kur’an'da geçen, MİRAS konusunu konuşmak ve sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi bu konu, günümüzde çok farklı şekillerde anlatılır. Konuyu Kur’an'dan detaylı bilmeyen toplumumuz, erkeğin kadından bir pay daha fazla alması gerektiği, Kur’an'ın asıl değişmez emri olarak gösterilir. Gerçekten de mirasın dağıtımında Kur’an birinci öncelikle, erkek kadından bir pay fazla almalı mıdır diyor, yoksa bu bahsedilen dağıtım şeklinin çok özel bir durumda, vasiyet bırakılmadığında, KADININ ÇOK DAHA AZ BİR PAY ALMASINI MI ÖZELLİKLE ENGELLİYOR. Gelin bu konuyu, Kur’an bütünlüğünde birlikte düşünelim ama önce, bizlerin İslam'ı nasıl anladığımıza güzel bir örnek olması adına, cuma hutbesinde vaazda söylenenleri hatırlatmak istiyorum. Aynen üstü kapalı bir şekilde şunları söylediler. Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek, ilahî adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır."  Siz ne anladınız bilmem sanırım, kadına da elbette bir pay verilmelidir ama erkek kadının iki katı pay almalı ve buna kadın itiraz etmemelidir diye ben anladım. Gelelim konumuza, bakalım bu konuda Kur'an bütünlüğünde Rabbimiz, neler anlatıyor ona bakalım. Genelde bizler Kur’an'dan, kendi nefsimize göre kelimeleri, cümleleri cımbızlayarak ayetleri anlamaya çalışırız. Kur’an'ı bir bütün olarak hiç düşünmeyiz. Bizler Kur’an'a uymak yerine, Kur’an'ı kendimize uydurmaya çalışırız, işimize geleni Kur'an'dan görür işimize gelmeyeni görmeyiz. Nefsimiz her zaman bu konuda ağır basar. Allah Bakara suresinde, kendisine ölüm yaklaşmış olan birisinin mal varlıklarını, ne şekilde miras olarak dağıtmasını öneriyor ona bakalım önce.

Bakara 180: SİZDEN BİRİNİZE ÖLÜM GELİP ÇATTIĞI ZAMAN, EĞER GERİDE BİR HAYIR (MAL) BIRAKMIŞSA, ANAYA, BABAYA VE YAKIN AKRABAYA MEŞRU BİR TARZDA VASİYETTE BULUNMASI -ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLAR ÜZERİNDE BİR HAK OLARAK- SİZE FARZ KILINDI. (Diyanet meali)

Özellikle Diyanetin mealinden yazdım. Bakın dip not olarak Diyanet ne yazmış bu ayete. "Vasiyetle ilgili bu emir, henüz mirasla ilgili kurallar açıklanmadan önce verilmişti. Amaç ise varisleri adaletsizlikten korumaktı. Daha sonra, mirasla ilgili hükümler Nisâ sûresinde açıklandı."  Çok ilginç değil mi sizce? Bu durumda Nisa suresi 7. ayet gelince, bu ayetin hükmü kalktı mı? Yoksa bir çok ayet için söyledikleri gibi, şu ayet gelince bu ayetin hükmü kalktı yani NESH oldumu diyorlar. Biraz sonra O ayeti de hatırlatacağım sizlere. Kur'an'da önce bir ayet geldiyse ve O ayetin hükmü kalktıysa bir nedenden dolayı, onuda Rabbimiz açıklaması gerekmez mi? Elbette gerekir. Örneğin Allah'ın Resulünü sık sık olur olmaz ziyaretlerinin önüne geçmek için, bundan sonra Resulümü ziyarete gidenler, bir infakta bulunsun yani hayır yapsın diye ayet indirmişti. Bu emir Müslümanlara zor gelip ziyaretler azalınca, Allah zor geldi değil mi diyerek, bu hükmü kaldırıp nesh ettiğini bildirmişti Kur'an'da. Demek ki Miras konusunda bahsedilen Bakara 180 ayrı bir konuyu anlatıyor, Nisa 7. ayet ise çok farklı konuya açıklık getiriyorDemek ki mallarımızı, yakınlarımıza ölmeden önce VASİYET ederek bırakmamız, Allah'ın öncelikli emriymiş. Bizler için bu görev FARZ, yani öncelikle yapmamız gerenken bir emir. Ne yazık ki bu gerçek, göz ardı edilmektedir. Hatta vasiyet şahitler karşısında yapılması gerektiğini de söyleyerek, şahitleri de bağlayıcı ayetlerle sağlama alıyor.

"EY İMAN EDENLER! BİRİNİZE ÖLÜM GELİP ÇATINCA, VASİYET ESNASINDA İÇİNİZDEN İKİ ADALET SAHİBİ KİŞİ ARANIZDA ŞAHİTLİK ETSİN…… "(Maide 106 )

"KİM İŞİTTİKTEN SONRA VASİYETİ DEĞİŞTİRİRSE, HİÇ KUŞKUSUZ BUNUN GÜNAHI ONU DEĞİŞTİRENLER ÜZERİNEDİR. ALLAH HER ŞEYİ İŞİTİR, HER ŞEYİ BİLİR." (Bakara 181)

Demek ki vasiyet miras için ilk ve en önemli şartı. Buradan da anlaşılıyor ki, mirasın dağıtımında kadına bir pay, erkeğe iki pay miras dağıtımında özellikle istenen bir dağıtım şekli asla değil. Hatta nisa suresi 7. ayetinde de bu konuya dikkat çekiyor ve bakın ne diyor.

 (Mehmet Okyan)

Buradan da açıkça anlıyoruz ki, mirasın dağıtımında ilk öncelik vasiyette bulunmak. Erkek bir pay alacaksa, kadında azından ya da çoğundan bir pay alacağını söylüyor. Bunun anlamı açıktır. Vasiyette bırakılana mutlaka uyulacağı anlatılıyor. Eğer vasiyette kadına fazla bırakılmışsa itiraz edilmesin diyor. Çünkü mirasın dağıtımındaki asıl yöntem, VASİYETLE MİRASIN DAĞITILMASIDIR. Yine bu konu ile ilgili Maide suresi 106. ayette Allah ne diyordu, bakın nasıl bizleri uyarıyor tekrar hatırlayalım.( EY İMAN EDENLER! BİRİNİZE ÖLÜM GELİP ÇATINCA, VASİYET ESNASINDA İÇİNİZDEN İKİ ADALET SAHİBİ KİŞİ ARANIZDA ŞAHİTLİK ETSİN. ) Eğer erkeğe iki pay, kadına bir pay olsaydı ayrıca şahitlere ne gerek vardı?

Bu ayetten de anlaşılıyor ki, mirasın dağıtımında ilk yapılması gereken, VASİYET etmekmiş. Yine Nisa suresi 12. ayetinde de vasiyet etmekten bahsedilir. Ahzab suresi 6. ayette de yakınlarımıza uygun bir vasiyet yapılması önerilmektedir. VASİYETTEKİ ASIL AMAÇ, EVLATLARIN YADA YAKINLARIN HAK ETTİKLERİ ÖLÇÜDE  PAY ALMALARIDIR. Şöyle düşünün lütfen, bir babanın/annenin iki evladı var, birisi kız diğeri erkek. Bunlardan oğulları anne babasıyla yaşarken hiç ilgilenmiyor, onlara yardımcı bile olmuyor, söz dinlemiyor. Kız evladı anne basıyla çok yakından ilgilendiğini var sayalım. Siz malınızın yada paranızın üçte birini kızınıza, üçte ikisini söz dinlemez, asi oğlunuza mı bırakırsınız, yoksa.....? İşte o yoksa nın cevabını Allah, vasiyetle veriyor.

Şimdide işin farklı bir boyutunu düşünelim. Diyelim ki vasiyet bırakmadık. Sorarım sizlere, hangimiz ne zaman ölüme yaklaştığımızı düşünürde, vasiyet bırakırız? Elbette büyük çoğunluğumuz, ölümü kendimize yakıştıramadığımız için, vasiyeti de düşünmeyiz, daha vakti var deriz. Sanki garanti almış gibi, ileriye dönüp büyük hesaplar, planlar yaparız. İşte Rabbimizde bunu bildiği için, bu konuyla ilgili ilk emrini vasiyet edin diye vermiş ama daha sonra, vasiyet etmeden ölenlerinde büyük bir gerçek olduğunu bildiğinden, YİNE KADINI GÖZETEREK, kadının hiçbir pay almamasını engellemek adına, bu durumda erkeğin yarısını alabilmesi garanti altına alınmıştır. Ayeti hatırlayalım.

“ALLAH ÇOCUKLARINIZ HAKKINDA, ERKEĞE İKİ DİŞİNİN HİSSESİ KADAR TAVSİYE EDER.” (Nisa 11 )

Tekrar etmek istiyorum. Bazı Kur’an meallerinde, bu ayetle ilgili açıklama yapılır ve denir ki, daha önce mirasın dağıtılması vasiyetle olacağı hükmedilmiş olup, bu ayetle gereken açıklama yapılarak, mirasın erkeğe iki pay, kadına bir pay olarak dağıtılması detayı ile açıklanmıştır denmektedir. Bu sözleri söyleyenler, ne yazık ki konu ile ilgili diğer ayetlerin üstünü örtmekte, hükmünün kalktığını söylemektedirler. Böylece Allah'ın bizlere konuyla ilgili önerileri, tavsiyeleri hiç anlaşılmamış ve gerçeklerin üstü örtülmüştür. Hâlbuki Allah ayetinde, vasiyeti farz kıldığını açıkça bizlere bildirmişti. Farz kılınan bir hüküm, belirli zaman sonra değişir mi? Bunda mı akıl edemiyoruz. Bu ayette Allah, vasiyet yapılmadıysa öneride, tavsiyede bulunuyor. Sizce aynı kitapta Rabbimiz, farz bir emrinde değişiklik yapar mı? Yaptıysa bu konuda açıklama yapmaz mı? İşte bizler batıl inançlarımızı aklayabilmek için, kendi ellerimizle Kur'an'da çelişkiler yaratıyoruz. ÇELİŞKİ KUR'AN'DA DEĞİL, BİZLERİN KAFAMIZDAKİ, YANLIŞ İNANÇLARIMIZDADIR. Zaten bu yanlış her konuda yapılarak, Kur’an'ın yüzlerce ayeti nesih edilmiş, yani hükmü kalktığı söylenerek, Kur’an'ı anlaşılmaz hale getirmişlerdir.

Allah geleceği bilir ve ayetlerini ona göre gönderir. Toplumun genelini ilgilendiren açıklanmamış Kur’an da hükmü kaldırılmış, asla hiçbir ayet yoktur. Hükmü nesih edilen ayetler, Kur’an içinde değil, daha önce gönderilen kitaplar arasında olduğunun örnekleri de, Kur’an'da izah edilmiştir. Hatta bir ayetinde, siz Kur’an'ın bazı ayetlerini kabul edip, bir kısmına inanmıyor musunuz diyerek, Kur’an'ın tamamının geçerli ve hiçbir ayetinin hükmünün kalkmadığını, açıkça anlatır bizlere. Allah'ın Nisa suresi 11. ayetinde yaptığı öneri, tavsiyedir. Asıl emredilen vasiyettir. Vasiyet edilmemiş bir ailede, kadının hakkını, en az erkeğin yarısını alacak kadar garantiye almıştır Allah bu ayetle. Lütfen cahiliye devrini düşünün. Kadının adı bile yok, miras ise hiç verilmiyor. Kız çocuğu doğdu diye, toprağa diri diri gömen bir toplum var karşımızda. Gerçi çok fazla uzağa gittim galiba, eğer bugünkü kanunlarımız olmasaydı, kadınlarımız mirastan sizce hak alabilirler miydi? Demek ki Kur’an, medeni kanunların özünü teşkil ediyormuş. Bugün bazı yörelerimizde, Müslüman oldukları Kur’an ayetlerini açıkça gördükleri halde, kadına hala miras vermezler, lütfen bu gerçeği unutmayalım.

Allah'ın ayetlerinin bir kısmını göz ardı edince, böyle yanlış nefsi anlamlar çıkartıyoruz Kur’an'dan. Sanırım bu düşünce, erkek egemenliğinin nefislere bir baskısı olsa gerek. Allah Nisa 11. ayette kadınların, erkeğin en az yarısı kadar payını almasını garanti altına alıyor. O devir de vasiyet etmemiş bir ailenin, kız çocuklarını lütfen düşününüz. Hiçbir hak iddia edemez, tek bir pay bile alamazdı. SANIRIM O DEVİRDE, VASİYET BIRAKMAYA BİLE ÇEKİNİYOR OLABİLİRLER. ÇÜNKÜ GELENEK VE KÜLTÜR ERKEK EGEMEN. KADINA MİRAS BIRAKMAYA ÇEKİNEN, BABALAR ÇOĞUNLUKTA OLABİLİR. Allah da bu haksızlığın yapılmasını Nisa suresi 11. ayetle önlemiştir.

Kadınlar böyle bir durumda erkeğin yarısı kadar alıyor ama, bu işin birde farklı bir yönü var. Kadınlar evlenirken alacağı MEHİR ile bu açığı kapatıyor. Belki mirastan en az erkeğin yarısı kadarını alıyor, ama evlenirken erkekten istediği MEHİR ile de, erkeğin alacağı payı bile belki de geçiyor. Bizler ne yazık ki Kur’an'ı, bir bütün olarak düşünerek okumuyoruz. Düşünmeyi bırakın anlamını bile bilmeden okumamızı önerenlerin öğütleri ve tavsiyeleri ile İslam'ı yaşadığımız içinde, Kur’an'ı yanlış anlıyoruz, onun aydınlık yolundan istifade edemiyoruz.

Bizlere düşen Kur’an'ı emin olamadığımız rivayet ve sanı bilgilerle anlamak yerine, yine Kur’an'ın bizzat kendisinden onun verdiği örneklerden anlamanın yolunu seçmeliyiz. Çünkü Kur’an kimseye muhtaç değil, her beşer Kur’an'a muhtaçtır. Kur’an kendisini açıklayan, anlatan eşsiz bir nurdur. Allah boşuna, hadi bir benzerini getirsinler bakalım demiyor. Eğer Kur’an'ı yanlış kaynaklardan anlamaya çalışırsak, bizleri Allah ile aldatmalarına da mani olamayız. Allah ile aldatılan, asla gerçeklerin farkına varamaz. Allah'ın güneşi ile aydınlanmayan, beşerin karanlığında BATILI HAK, DOĞRU ZANNEDER gerçekleri göremez. Böylece şeytanın oyuncağı olur ve batılı savunmaya devam eder. Hakkı ve batılı ayıramayan toplumlar, kendisini yönetecek, EHİL insanları da doğru seçemez.

Rabbimiz bizleri böyle bir zulümden, adaletsizlikten uzak tutsun inşallah. Toplum olarak Kur’an gerçeklerini fark edebilen, onun açtığı aydınlık yoldan yürüyen, Allah'ın azınlık halis kullarından olmamız dileklerimle.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/



Sayfa Kategorisi: GENEL İSLAMİ YAZILAR.